29 Mayıs 2010

Fuad




"Kalb öncesi zamanlar vardı...

Sonra mucize gerçekleşti, kalbin oluşum süreci tamamlandı. emir geldi ve kalb atmaya başladı... O ilk darbe anı ve hareketin başladığı hayat noktası "fuad" ile sarsılır cisim... Gücü vardır, sesi vardır. Ritmi vardır...

Kalb, hayata hevesle tüm gerçekliği ile başlar... Hızlanmalar, yavaşlamalar, heyecanlar, korkular, aşklar, mutluluklar, keskin şoklar, gider bozuklukları, yetmezlikler, hastalıklar, durma ve yeniden başlamalar...

Derken cisme gelen sinyal ve durma anı... "Fuad".

En küçük sonsuzluktan, en büyük sonsuzluğa, yokluktan varlığa kainatı başlatır, "Fuad"... Orada artık ne son ne de ilk olmak tariflenemez. Mutlak varlık yegane gerçektir...

Kalb öncesi, kalb anı, kalb sonrası sorularını kendime sormaktayım...

Kalbin kırıldığı an vardır ki, o hayat noktasında "Fuad" dan kırılır. Kalbin en mutlu olduğu an "Fuad" dır.

"Fuad" ile görür, duyar, dokunur, tadar, koklar, sever, gariplikleri sezer, hissederz... ve "Fuad" ile düşünürüz. Yeteneklerimiz ve hatta hiç bir zaman keşfedemeyeceklerimiz "Fuad"...

Mantık kalbimizde şekillenir ve nasibimiz ölçüsünde acımasız ya da sevdi dolu olabilir.

Bu müzikler, insan ve insan dışında bilinene, bilinmeyen ve hiç bir zaman bilinemeyecek olan ya da ileride keşfedilecek canlı, cansız her nesnenin özündeki eksiklikleri tamamlamada karşılıksız hizmetkar olan "Fuad" özlemi ile insanlık hayaline armağandır."

24 Mayıs 2010

Kalender!


Kullar plan yapar da Yaradan yukarıdan gülermiş..


Calender ile Kalender arası bir yerdeyim.
Bir yandan şunları şunları şunları yapmalıyım,
oralara gitmeliyim,
bunu dinlemeli,
şunu da izlemeliyim, diyorum;
Bir yandan da Kalender kavramına sığınmak istiyorum.

Bir yandan aklımda alınacak biletler-2 kişilik, haritadan seçilecek yerler, seçtiğim yerden kaybolacağımız başka sokaklar,
Bir yandan..

Bir yandan gönlümde okunacak kitaplar, düzeltilecek raflar, temize geçilecek notlar, istiflenecek dergiler,
Bir yandan..

Bir yandan gözümün göreceği filmler, paylaşılacak filmler, birlikte izlenecek filmler,
Bir yandan..

Bir yandan bir Udu'ya dokunmak, onu çalmak, ritmini hissetmek, Bendir'in kalp atış seyrine devam etmek, arada Def dinlemek, Erbane ile ölmek istemek,
Bir yandan..

Bir yandan festivale katılmak,
Bir yandan..

Bir yandan işte Calender'ın her bölmesine bunları yerleştirmek istemek,
Bir yandan da Kalenderliğin boş bölmelerinde yaşamak.

Şu iki yan, bir yol olsa!

21 Mayıs 2010

4.3lük UFO

Hanginiz daha önce Unidentified Flying Object gördü?
Peki hangisiniz daha önce böyle bir şeyi içinde taşıdı?
Ahah, yalnızca ben tabiki! Sol overimde bildiğiniz UFO taşıyorum. Yani doktor öyle söyledi, çapı da belli:
4.3 cm'lik tanımlanamayan bir cisim!

Önemli değilmiş canım, hadi adı konsaydı ama değil mi? Tanımlanamıyor olması iyi iyi..
-Basit bir dismenore, taburcu olabilirsiniz..
(Ulan doktor, "Sana seyahat ve cinsel içerikli bir şey öneriyorum; Siktir Git!")
Özellikle erkek olanlar! Topunuz! Umarım sadece bir gün dismenore olursunuz da, acil olarak geldiğiniz hastanede tüm klinikler arasını ayakta gitmek ve hatta öğle arasının bitmesini falan beklemek zorunda kalırsınız, inşallah!
Ha sol overinizde UFO taşırsınız diye de dua etmeyeceğim ama tanımlanamayan bir cisim size girsin diyorum, başka birşey demiyorum.

Hastanede ultrason sırasında yaşanan tek güzellik:
-Anne, bebek sudan mı? Suyun içinde mi? Orda mı yaşıyor?...


19 Mayıs 2010

Geçse de yolumuz bozkırlardan,
Denizlere çıkar sokaklar.

13 Mayıs 2010

Öyle bir ölüm(düşü) ki..


"Böylesine güzel bir günün ardından, böylesine yazı mı olur" deme Aman Kahvesi.
Olur işte, huzurlu çünkü.

Xuşka bilir, anlattım, öyle bir ölüm ki hastaca yatağımdayım. Mesleğimi ve kendimi düşlüyorum sadece. Aman Kahvesi, Sevdiğim, dostlarım.. Alınmayın, sizi ne uzak ettim ne de yok. Belki de bu düşü kurduğumda taa, siz yoktunuz o zamanlar, bu bir dünyaya gelişten sonraki arzuydu belki.

Öğretmenim ben Erbane'lerin çaldığı bir diyarda. Hastayım dedim, çok, günden güne zayıflamışım, her yanım acıyor, yorgun olursun ama mutlu olursun, öyle işte;
Sanırım bunun ismi Huzur!

Ölümü bu kadar yakın hissetmek.. Evimin dolup taştığını düşlemek ama, hepsi kadın. İsterdim önceleri hep bu kadınlardan Erbane çalmalarını. Hırçınlıkları, Huzurlarını, kalp atışlarını benimle paylaşsınlar dilerdim. Erbane işte, Bendir'in kalp atışları, üzerine halkalar eklenmiş, gözlerimi daha yeni kapamıştım ki,

Hırş!

İlk vuruş, ilk hareket. Göz ucuyla pencereden bakıyorum, kadınlar en güzel elbiselerini giymişler, ellerinde Erbane'leri. Varoluşun, meydana gelmenin, herşeyin başlangıcı sanki halkaların sesi, Hırş! Anlatıyorlar bana hikayemi, kalp atışlarımı. Bu hikayeyi yakından duymalıyım.

Yanımdaki kadınlara sesleniyorum, ne olur diyorum, dışarı çıkarın beni, başımı bir tülbentle sardıktan sonra kolumdan tutuyorlar, ağır ağır yanlarına gidiyorum. Damların tepelerinde, kapımın önünden sokağın başına kadar, yüzlercesi, aralarından yürümeye başlıyorum desteksiz, tek başıma. Teker teker her kadının yüzüne bakarak yürüyorum. Sanki her biri benim bir halim, bir yorgunluğum, bir sevincim, bir sevgiliyi sevişim, bir uçuşum bir konarlığım. Yüzleri hep bana benziyor.

Hırş!

Sıranın sonuna geldim. Herşeyin başlangıcı olan bu ses, herşeyin sonu ve yine herşeyin başlangıcını ifade ediyor.

Oraya öylece yığılıyorum.

11 Mayıs 2010

öylesine, bir pazar günü..


Sunday, the day of Sun..

"Bir Masal, Bir Yol Olur Geri Dönerim Sana Demiştin ya Hani ? Ben Yüzünde Bir Gülümseme Olucam. Bir Pazar Günü Öylesine Çıkıverdiğin Sessiz, Başıboş Bir Sokakta Yürürken Gelip Yüzüne Yerleşiveren Bir Gülüş. Sevdiğin Ağaçlar Kadar Büyük, Sevdiğin Ağaçlar Kadar Yeşil Bir Umut Olucam. Bir Pazar Günü Öylesine Çıkıverdiğin..."

3 Mayıs 2010

Şiir Tadında Toprak Meyhanesi

Bir demet maydanoz ve dereotunu yıkayın,
Atın fazlasını, dalını.
Yeşil yaprakları bir güzel kıyın,
Az kaldı yapıyorsunuz mücverin alasını.
..
Havuç mücveri, gönlümün mücevheri,
Dışarısı soğuk sanki zemheri,
Yeni Rakı bekler merakla masada,
Eller kadehte, tabakta havuç mücveri.



Bizim meyhanemiz olmalı sevgilim. Hayal ettim bu gece.. Küçükçe bir taş binanın içinde, yedi, bilemedin sekiz masalı olmalı. Senle ben.. Belki yanımızda yeniyetme bir yardımcı da olur. Akşam üzeri okuldan çıktıktan sonra buraya gelirim. Atıştırırız bir şeyler, sonra başlarız çalışmaya. Hani her zaman gelemezsem diye dedim bizim genci.. Ben olmazsam sana, sen olmazsan bana yardım eder, çeker çeviririz mutfağı, masaları..

"Dostlarımız" geliyor yavaş yavaş, kuralım masalarını.. Nerede bizim Şiir Tadında Meze Kitabımız? Laf atma şimdi oradan, öğrendim tabi meze hazırlamayı, ben buradan mezenin içine katacağım malzemeyi değil, ekleyeceğim dizeleri arıyorum!.. Ama turşu kurmasını hala öğrenemedim. Bir sonbahar annemi çağırıp bana öğretmesini isteyeceğim, nereye kadar ısmarlama turşu değil mi ama..

Dostlarımız dedim ya, hepsi de Toprak Meyhanesi'nin daimi müşterileri. Çok burada öyle sazlı sözlü büyük büyük restorantlar ama onlar burayı tercih ederler. "Meyhane" derler, "mey içilen yerdir, mey de muhabbet ister, aşk ister." O yüzdendir ki gelişleri, sohbet edişimiz, suskunluğumuz, şarkılara eşlik edişimiz sonra.. Çok dediler açmışken büyük olsun, 7 masalık bir mekanın iyiliği size nasıl dokunur. İyi ki de dinlememişiz bak. Her masada sohbetimiz, ellerimizle hazırladığımız mezelerimiz var rakılara eşlik eden.

Küçükçe bir sahnemiz var ama temsili. 3 tahta sandalye, birinin üzerinde tef, Marika'ya ithafen. Belki dostlarımızdan biri şarkı söylemek ister, çıkar oturur o boş sandalyelerin birine. Ama şimdilik masalara, rakılara, mezelere, dostlarımızın suskunluklarına eşlik eden meyhane şarkıları var her meyhane gecesine. Ezgisini topraktan, sudan, aşktan ve sürgünden alan şarkılar. Rebetiko baştacımız.

-Son meze tabaklarını hazır et hadi!
Son meze tabağı tabi, sahanda kaşar peynir. Kibarca, yavaştan kapatıyoruz demek.
Temizlik vakti,
Uyku vakti biraz..