28 Nisan 2010

gnothi seauton


Aman Kahvesi'nin giriş kapısına yazacağım ben de, belki de sahnenin hemen arkasına olur mu ha Marika mou?


gnothi seauton,

kendini bil,

know thyself..


Çünkü biz kendimizi biliriz kendimizden ötürü..


26 Nisan 2010

gnothi seauton


Bir tapınağın kapısına yazılabilecek kadar nedir ki bu kendini bil?

"Bir tanrı taşıyorsun kendinle birlikte oraya-buraya da, bunu bilmiyorsun, sen ey kutsuz! Sanıyor musun öyle dışındaki bir gümüşten ya da altından tanrıdan sözediyorum? Sen kendi içinde sahipsin ona da, farkına varamıyorsun bunun; onu, temiz olmayan düşüncelerle, ya da, kirli eylemlerle lekelediğin zaman. Bir tanrı tasvirinin yanında bulunsaydın, o yaptıklarını yapmayı göze alamazdın. Halbuki, tanrının kendisi senin içinde bulunduğu, herşeyi gördüğü ve işittiği halde, utanmıyor musun kendinden, kötü birşey düşünmekten ya da yapmaktan?" (epiktetos)

25 Nisan 2010

Eskişehir






Zeytin ağacı sanırım.. Dalında oturuyor. Bir hamlede zıplayıp aşağı iniyor. O sırada sadece gözlerine takılıyorum, yeşilce iki güzel.. Diyorum ki O'na, bir kadın gününde bir araya gelsek de ağlasak..

Rüyaları gerçeğe döndürdük, belki de hiç ayrı değillerdi.
Biz de belki de hiç ayrı değildik..

Biz sarıldık, güldük, önce sustuk, sonra sıcak şarabı soğuk balkonda paylaştık.
Biz yürüdük, aradık, taradık, Ney'in sesine kulak verdik.
Biz kâh ebrunun renklerine kâh oyulan lüle taşının kırıntılarına kâh dantel gibi işlenen tahta parçasına baktık.
Biz vizörden baktık çokça.
Biz yorulduk da, elma-nane'nin kokusuna durulduk.
Biz sustuğumuz kadar konuştuk, konuştuğumuzca ağladık.
Biz sessizce sarıldık, hasretle ayrıldık.

Biz beklemekteyiz, yeni bir Kadın gününü..


14 Nisan 2010

bir sana bir de bana


Ne kadınsın be Brenna!
Sesin, yüreğin kadar.
Nerdeyse dolu dolu bir hayat kadar.

bir sana bir de bana


İnsan hiç bir şarkının içine girmek ister mi?
Tüm sınırlarına girmek o şarkının, orada yaşamak, günden, yaşantıdan, şiddetten, dünyadan kaçıp kurtulmuş olmak..

..

Öfke'den hep uzak durduğumu, öfkem gelince de yendiğimi düşünürdüm hep. Ki öyleydi de. Ancak bugün, aslında öfkemi yenmek için yaptığım şeylere bağımlı olduğumu farkettim. Tabiki, insanlara karşı yaptığım bir şey değildi bu. Kendi kendime, aslında daha çok bloguma yaptığımdı. Kusmak.

Gergin geçen bir günün ardından, içinden üzülmek, zarar verecek gibi değil, ama anlaşamamaktan kaynaklanan bir öfke, Nifak.. (hımm, doğru evet Nifak, Muhabbet tarafından yenilen. @Amâk-ı Hayal) Bu sırada hep, bloga yazı yazmayı düşlemek.. O vakit yazamamak, yine üzülmek.

Yazarken de, şimdi, farkettim, öfkelendiğimde yaptığım tek şey: üzülmek..

Neyse, bunları yazmayacaktım ki hem ben. Çocuktan çikolatayı saklar gibi, kendimden blogumu sakladım. Bir şarkı rast geldi (ki rast geldiğine gerçekten inanıyorum), duruldum, dinlendim, kadının sesinde de kendi yüreğimde de boğuldum.

Yaşa be Brenna,
Yaşayın siz güzel insanlar.
Yaşasın insanlık.
Yaşasın katletmeye hayır diyen insanlık;
Yaşasın katletmeye katlemekle cevap vermeyen o güzel insanlık.
Evet kuşlar, böcekler ne güzel,
İdealar ne güzel.
Yaşasın saflık.
Yaşayın be hey güzelliği düşleyen, düşünü gerçek hayata düşüren insanlar.
Öfke'sini Muhabbet'le yenen kalpler yaşasın.
Yaşasın Muhabbet'e sırt çevirmeyen insanlar;
Ama siz, Muhabbet'ten uzak olanlar, ölün istemem,
Olur ya, belki siz de bir gün dil çıkaran bir çocuk fotoğrafı görüp de gülümsersiniz.

Yaşa Muhabbet!*


*Kelimelerin ekine köküne bakmaktan zevk alan bir hal daha: Muhabbet, el Hubb(Aşk) kökünden gelirmiş, sevgi demekmiş..
Sevgi emekmiş.. :)

10 Nisan 2010

agapi mou

kokuna alışmak..
bahar gibi güzel.

4 Nisan 2010

light



hem ışık olmayı istemek
hem hafif olmayı.

Balon olmakla mümkün.

1 Nisan 2010

ver elini


Aşksız yaşama ki ölmeyesin,
Aşkla öl ki diri kalasın!

Ne gün(dü)..
Hem Aşk olup hem Aşık oldurulmadığım!
Yeter dedi birileri, bu kadar mutluluk yeter, az kal öyle, hatta gülümsemeni azalt, yüzün düşsün, az mutsuz ol.. Haklıydılar, fazlaydı gerçekten bunlar, hele gözlerimdeki sevinç, aman Allah'ım, birileri beni durdurmalıydı.

"Herşey senin üzülmemen için.." diye başlayan cümlelerinizi esirgemeyiniz lütfen. Hayatım o kadar güzel gidiyor ki bu sürekli ayar olma, ayarlı olma, dikkatli planlı davranma, birilerine göre hareket etme ve sürekli düşünceli olma durumlarıyla.. Çekinmeyin, gerçekten, bu halimle en mutlu anlarımın bile bok olduğu yok, buyrun buyrun, lütfen, siz de..

Meryem, kuzum, yavrum.. Bu kirli dünyada birini sevebilmiş, hatta yapamadığımızı yapıp "Seni Seviyorum" bile demişti. Öğretmeni de çekinmedi zaten defterin arka sayfasından yırtılıp yazılmış bu not kağıdını yakalamakta(!) Öyle ya, Allah korusun, bir gün üzülebilirdi bu yavrucak sevmekle, hele hele sevdiğini dile getirmekle.
Olan oldu; Meryem bu baskıyla kendini vurdu.
İntihar meyilim?
Yok canım.. Atlatalı çok oldu. Ama bazen ölümü düşlemek güzel, Allah'tan olduğu vakit.

--
Bir gün..
Melek olur da uçarsam, göğe doğru.. Korkma sevgilim, elim elinde olacak.