21 Ağustos 2011

üzüm taneleri




Kaçmak ne güzeldi.

..
Tadına doyamadığınız bir simidin son lokmanızı nasıl yersiniz? Kalan son kontörünüzle kimin mesajına cevap verirsiniz? Ehl-i keyf bir masada rakı şişesinin son dublesini nasıl içersiniz?
Defterinizin kalan tek sayfasına ne yazarsınız?

Uzun süre gidip geldi ellerim, Aman Kahvesi'nin son boş sayfasına dokundu, geri çekildi. Kaçmak güzeldi. Kıyamama, kirletmek istememe, üzüm tanelerinin ezilmesinden korkma hallerindendi hep bunlar.

Gün içinde aylaklık ettiğim pek çok vaktin bir anında rastladım, gezi rehberi tadında bir program, üstelik tüm zamanların aksine bitmeye yakın değil tam da başından. Neresi olduğunu buraya yazmaya lüzum yok, ancak hüznümden anlaşılabilir.

Başladığım yere geri dönmüştüm. Sokakları, evleri seyrederken, dört yıl öncesinde uyanmıştım. Şimdi şuradan dönersen, o evi göreceksin diye mırıldanıyorum, kameralar o yöne dönüyordu, ben o evin mavi kapısını görüyordum. Aslında ben hiç yürümedim o sokaktan. Reenkarnasyona değil basübadelmevt'e inandım;

O sokaklarını, maviyi, beyazı, müziğini, savaşını, acısını, haşhaşını, tekkesini, tefini, aşkını, rakısını benimmiş gibi andım. Ben burda olmadan önce orda olmuştum işte, nefes almıştım.

Toprağı insan acıtır, derim hep, insan eğer tüketerek gezer, tozunun değerini bilmeden geçerse. Akın akın insanlardı kameranın gördüğü, turlar, yatlar geliyormuş, gidiyormuş. Destur bile almıyorlarmış. Yiyip, içip, yemediklerini içmediklerini, çöplerini geride bırakıyorlarmış. Ne hikaye dinliyorlar ne de o tiz yakarışı duyuyorlarmış. Tef sesini bile duymuyorlarmış, düşün.

Yüreğim daraldı, kapattım. Savruluşuma, hayata kendi irademle dahil olamayışıma. Yaşamayı istediğim, büyülü olduğunu hayal ettiğim mesleği yapmayı istediğim yeri bile ben seçemiyorum. Sızlanıyorum.

..
Her santiminde emeğimizin, sabrımızın ve inceliğimizin olduğu evimizdeyiz. Taşındık. (Bir kez daha başa döndüğümü hissediyorum, yine uyandığım yer dört yıl evveli.) Oda'mdayım.  Evim sözcüğündeki iyelik ekinin sahip olmaktan öte mana taşıdığını biliyorum. Burda olduğum için huzurluyum.

Artık kitap kolilerimi de açabilirim.


Aman Kahvesi'ni kapatmak üzereyken şükürlerimi iletmeden gitmek istemem. Vakıflı'da bir abladan öğrendim, acısı mavi gözlerindeydi: "Basmayın üzüm tanelerinin üstüne, günahtır, kaç kişinin emeği var onda." Ayin sonrası dağıtılan üzümün, tepsiden düşen tanelerinin ezilmesine dayanamamıştı. Uzaktan duyduğum bu yakarışın üzerine, tedirgin yanaştığım tepsinin kenarındaki üzüm tanelerinden iki tane aldım, büyük bir şükranla, Allah kabul etsin dedim. Emek, demişti abla, emek ezilirse büyük günahtır. Bir kadının emeğini hor gören günah işler, bir çocuğun heyecan ve emeğini değdirdiği resimleri görmeyen günah işler, kardeşliğin, dostluğun emeğini es geçen, Yaradan'ın nimet emeklerini hor gören günah işler.

Tüm bunları bilerek, Aman Kahvesi'ni açmama yardım eden, sahneyi kurmamda, tefi bulmamda emeği geçen, Kahve'de masal anlatan, sirtaki adımlarını gösteren, haşhaş getiren, meze dağıtan, sakilik eden, aşıkları seyrederken yanımda olan, bana maşuk olan, komşuluk eden, arada şarap getiren, toprak kokusunu bilen ve buzuki sesini hiç yalnız bırakmayan rebetlere, varlığınıza bin şükür.

Cafe Aman, kapatılmakla kapanmayacak bir mey hanesi, belki de yaşayan bir müze artık. Ne yöne dönseniz Marika'nın kadife sesini duyabilirsiniz,

Sesler hiç kaybolmaz çünkü.