28 Ekim 2010

iki kişilik

-Ordan bir şemsiye, iki kişilik.


diyerek almıştım şemsiyemi, bir zamanlar nasıl da imrendiysem istiklal caddesinde, ıslanarak sıçana dönmüşken, kocaman siyah şemsiyesini açıp yürüyen trençkotluşapkalıyaşlıkarizma amcalara. Yağmur yağmazken takıp koluna tıngınmıngır gezebileceğim, yorulduğumda baston yapabileceğim,
ve
yağmurda Sol Yanım'la yürüyebileceğim bir şemsiye.


Ezberden söylenilen pek çok "severim"ler var; "Pazar sabahlarını severim", "Tren yolculuğunu severim", "Yağmurda yürümeyi severim" gibigibi. Hayır, sevemezsin, yaşamadan.. Tren yolculuğunu severim diyeceksen Güney Ekspresine binip 18 saatte Diyarbakır'a gideceksin, giderken Zeki, dönerken Behçet ile tanışacaksın, Zeki sana Voigtlander fotoğraf makinesi hediye edecek, fındığa çalışmaya giden Behçet'le peynirini paylaşacaksın, hatta kimi zaman yere yatıp başını taş gibi sırt çantana koyacaksın.


Sen başka eksprese de binebilirsin, başka insanlarla tanışıp..


Yağmurda yürümeyi de, işte, Konya'yı sanki yıllardır unutup sonra aklına yeni gelen Mikail'in, yağmasına aracı olduğu bir yağmurda, bir saat boyunca iki kişilik yürüdükten sonra sevebilirsin. Konya'yı, sokaklarını ve sonbaharını şarkılarla keşfederek mesela, Meram'ın renklerini..


Tabi sen yağmurda yalnız yürüyebilirsin..


Ha bir de "Yağmurda müzik dinlemeyi severim" demek var, onu da Stereomood'da its raining modunu seçmeden bilemezseniz.


Sen tabi başka başka da dinleyebilirsin..


Ahh, yaşamak var ya..