Bir Dost'a mektup:
Ağlarken duyduklarım sesimin yankısı değilmiş meğer, Dost'la birlikte ağlamışım.
Bu yazıyı görmeden 3-4 ay önce tutturdum gitti, babamın sesi neye benziyordu, yüzü tamam, ellerini, saçlarını hatırlıyorum, ölmeden birkaç saat önce bir battaniyenin altında tirtir titrerken gördüğüm anı, ondan önce bir pazar kahvaltısını, ondan daha önce oyuncak bebek diye tutturduğum her detayı.. En fazla 7 yaşındayım.
Ama sesi yok, ses nasıl silinir gider, senin sesini hayal edebiliyorum şimdi, "Nazardan korusun" dediğini, arkadaşlarımın sesini teker teker canlandırıyorum kulağımda, ilkokul öğretmenimin sesini bile duyuyorum, babam hiç gelmiyor kulağıma.
Üzülüyorum şimdi, hatırda kalanlar da silinip gidecek diye, hislerim körelecek diye. Ama olmadı hiç bir zaman, her darbe aldığımda nasırlaşmak yerine daha da hassas oldu yüreğim, daha duyarlı, ses dışında.
19 Ocak yakın, Delal, Sera.. Benim 29 Ekim'de, bir ölüm yıl dönümünde hissettiklerimden farklı hissetmeyecekler. Sırtı dönük titreyen bir baba ile yüzüstü kanlar içinde yerde yatan baba arasında hiç bir fark yok, son çünkü, son gördüğümüz, sonrası toprak..
Hepimiz Hrant'ız.
Ben Sera'yım, babamı çok özledim.
Delal? Kardeşim olur musun?